UZAN GRUBU’NDAN KANALTÜK’E UZANAN MÜDAHALE YELPAZESİ VE AK PARTİ’NİN DERİN ÇELİŞKİSİ! <!--
Seçimler yaklaştı ya; aman, bir telaş bir telaş. Ak Parti; “iktidarımı korur muyum?”, muhalefet; “Nasıl olur da iktidarın bir tarafına ilişirim…” hesaplarını onlarca kombinasyondan geçirerek şekillendirmeye, hem kendilerini hem de halkı ikna etmeye çalışıyor. Nabza göre seçim anketleri, gerçeklerden ziyade olması arzu edilen oy oranlarının açıklanması, verilen mesajlar... Bakın, Başbakan Erdoğan yüzde 42’nin üzerinde bir oran bekliyormuş. Oysa bunların hiçbirisi önemli değil. Diyelim ki Ak Parti yüzde 42’nin üstünde, örneğin yüzde 72’lik temsille tekrar iktidara geldi. Bu neyi değiştirir? Ha, tek başına bir dönem daha iktidar olur. Amenna… Peki ya sonrası? İşte sorun orada düğümleniyor ve belki de konuşulması gereken asıl konuyken, ses yok. Hep alınacak oy oranları, çıkartılacak milletvekilleri ve bu sandalye dağılımın siyasetin iktidar-muhalefet denkleminde kimi nereye yerleştireceği. Örneğin Ak Parti… Diyelim ki 365 değil de 465 milletvekili çıkardı. İktidarlarını muktedir kılma noktasında ne değişecek? O çok istedikleri ve projelerinin gerçekleşmesi için en önemli enstrüman saydıkları 2B Yasası’nı bir türlü çıkaramamaları… Yada kendilerini iktidara getirenlere “namus borcu” diye söz verdikleri başörtüsü yasağını kaldırmamaları, meslek liselerindeki katsayı sorununu düzeltmeye güçlerinin yetmemesi… Yada tüm isteklerine ve çalışmalarına rağmen YÖK ile ilgili tek bir düzenleme yapamamaları… Milletvekillerinin sayısının yetersizliğinden mi kaynaklandı? Ak Parti’nin asıl sorunu, oy oranı yada Meclis’teki sandalye sayısından ziyade bir türlü yakalayamadığı iktidarın muktedir olma gücü değil mi? Onun için çok fazla kombinasyona gerek yok. Kuvvetle muhtemel Ak Parti en az bir dönem daha iktidar olacaktır. Ama muktedir? İşte bu çok zor. Zaten bunu derinden derine hissettikleri için değil mi ki partinin ve hükümetin en yetkili isimleri bile korkaklığa yakın bir ürkeklik ve bu ruh halinin getirdiği agresiflik ve paranoya içinde. Ve beklenen adımları “toplumsal konsensüs arıyoruz” mazeretiyle hep geriye atmaları yine bundan dolayı değil mi? Ve bu meşruiyet arayışından dolayı değil mi ki medyaya karşı nasıl davranacaklarını dört yılı aşkın bir zamandır öğrenemediler. İktidarlarının ilk dönemlerinde sadece Uzan grubuna karşı muktedirliklerini gösterip tam da Doğan Grubu’na karşı benzer bir operasyon beklenirken o korkuyla geri çekilmeleri… Yine o korkuyla Başbakan’ın günlerce “Ne istediğinizi açıklarım” sözlerinin sadece blöf olarak kalması ve iktidarının gücünü Doğan Grubu’nun gücüyle eşitleyememesi… Ve bugün, sırf daha güçsüz diye Kanaltürk’e karşı cevvalleşmesi… Belki de bu açmaz Ak Parti’nin kendi içindeki meşruiyet handikapının turnusol kağıdı olarak karşımızda. Onun için Başbakan yüzde 42’lerle alacağı gücü değil şu anki duruma rağmen neden güçsüz olduğunu hesap etmeli. Etmeli ki bu ürkekliği binlerce korkuyla bezeyip meşruiyetini ussallaştırmak için olmadık davranışlara girmesin. Bu halk köşe yazarlarıyla polemiğe giren, medya patronlarını “açıklarım ha” diye tehdit eden ve sonra ne açıklayan ne de bu işaretle ilgili adım atamayan iktidar değil, varsa bir sıkıntı, sessiz sedasız gücü hissettiren bir iktidar istiyor. Ve tabii bu gücü sadece siyasi hasımlarına yada görece güçsüz kanallara değil, herkese eşit olarak dağıtmasını bekliyor. Ak Parti’nin arayıp da bulamadığı meşruiyet biraz buradan doğmaz mı? Turktime.com
24 02 2007